23 Aralık 2011 Cuma

TAŞ FIRIN ERKEĞİ DEXTER’A KARŞI

Son birkaç yıldır bir dizi furyasıdır gidiyor; yerlisi ayrı, yabancısı ayrı. Anneannemden biliyorum, millet reklam arasında diğer kanaldaki diziye geçerek aynı anda 2-3 diziyi aradan çıkartabiliyor.
Biz de ailece bu döngüye kapılmış bulunmaktayız. Tercihlerimiz yabancı dizilerde yoğunlaşıyor ama akraba ziyareti, bayram ziyareti gibi etkinliklerde yerli dizilere de mecburen maruz kaldığımız oluyor. Senelerdir Lost, Alias, Battlestar Galactica, Fringe gibi diziler seyretmeye alıştıysanız yerli diziyle göz göze geldiğinizde şok yaşayabilirsiniz. Şimdi bunu birkaç örnekle açıklayıp konuya netlik kazandıralım.
Lost’u seyredenleriniz bilir; dizi 6 sezon devam etmiş olmasına rağmen hikâye aslında birkaç ay içinde geçtiği için karakterlerin ten rengi asla Arap *aşağına dönüşmedi. Gel gör ki, başı dertten kurtulmayan ve fakirlikten ağzı kokan yerli dizi ailesi sezon finali ardından girdikleri yaz tatilinde gönüllerince bronzlaşarak yeni sezona bronz, fakir ve dertli bir aile olarak girdiler. Geçmiş yıllarda yayınlanan bir başka dizide daha benzer bir olaya bizzat şahit olmuştum. Sezon finalinde fingirdeşmek için seraya giren iki yasak âşık, yeni sezonun ilk bölümünde seradan bronz bir tenle çıkmışlardı, sanırım sera etkisi bu olsa gerek!
Bir de mesaj kaygılı dizilerimiz varmış, geçen gün denk geldim, Doğru Ahmet ile Bay Yanlış’ı izliyorum sandım. Dizideki ev sahibi aile ile misafir aile salonda oturmuşlar, ellerine de bir yangın söndürücü almışlar, yangın anında neler yapılması gerektiğini anlatıyorlar. Nasıl doğal, nasıl doğallar anlatamam!
Mesaj deyince aklıma geldi. Tüm yerli dizilerin ortak yönü devamlı olarak gelecekte olacaklara dair mesaj vermek, ama öyle inceden inceye değil, gözüne soka soka. Lahana beyinli seyirci kitlesinin 1,44 MB’lik hafızasına devamlı “Bak, İbrahim ölecek mesajı veriyorum; bak ölecek diyorum, aman diyorum” şeklinde söylemedikleri kalıyor bir tek.
Dizilerden bahsetmişken izleyicisinden de bahsetmemek olmaz. Bu dünyada başka bir millet var mıdır acaba dizi karakteriyle oyuncuyu aynı kişi zanneden? Mesela Oktay Kaynarca, Hırtlar Vadisi’ndeki rolüyle çift kişilikli bir hayat sürecek ölene kadar muhtemelen. Zamanında dizide mükemmel bir anneyi canlandıran eski mankenlerimizden biri özel hayatında çocuk sahibi olmamasına rağmen hayranları tarafından Yılın Annesi seçilmişti. Bunları düşününce Tecavüzcü Coşkun’a sabır dilemek geliyorum içimden, ömrünün sonuna dek tedbir amaçlı pamuk tıkaması gerekebilir (gerçi ömrü sona erdiğinde de çıkarmasına gerek yok, zaten tıkıyorlar).
Bir de ortaya yerli-yabancı karışık, yanardöner yapımlar çıkıyor arada. Yabancı diziden uyarlama yerli diziler… “Bu dizi tüm dünyada çok tuttu” deyip birileri atlıyor herhalde ama nerede yaşadıklarını unutuyorlar diye düşünüyorum. Örneğin aynı mahallede hem zengini, hem fakiri oturacak; yetmiyormuş gibi bir de bu kadınlar birbiriyle arkadaş olacak.  Bizde bu ilişki ancak birinin diğerine temizliğe gitmesiyle kurulabilir. Zengin olan fakiri aşağılar, fakir olan da zengine karşı servet düşmanlığı yapar, birlikte oturup ‘margarita’ eşliğinde dedikodu yapmazlar.
Yerli dizilere bu kadar saydırmışken yabancı dizilere de iki çift laf etmeden duramayacağım. Her bölümde farklı bir vakanın çözüldüğü polisiye dizilerin hastasıyım. Dizi olayın gerçekleşmesi ile başlar (bu genellikle cinayettir). Olayla ilgili FBI, polis ya da ilgili birim her ne ise olay yerine gelir; baş rol oyuncusu karizmatik bir şeyler söyler, güneş gözlüğünü takar ve jenerik müziği girer. Ardından hummalı bir araştırma çalışması başlar. Aradığınız her tür cevabı verecek aletler mevcuttur. Adamın saç telinden, don ipliğinden ya da diş macunu markasından anne kızlık soyadı ve kolesterol seviyesine kadar her şeyi öğrenebilirsiniz. Bu arada suçlu pek ukala, pek huysuz bir tiptir. Tutuklandığında kendisini sorguya çeken polisle dalga geçer, dil çıkarır, hatta nanik yapabilir. Polis ise soğukkanlıdır, “son gülen ben olacağım” diye düşünür ve akşam namazına kalmadan zaten olay çözülür ve polis gerçekten de son gülen olur. Maalesef bunların da yerli versiyonları yapıldı ama kanı ayrı sansürlü, sigarası ayrı sansürlü. Seyretsek de adam ölmüş mü yaralanmış mı, yoksa üzerine vişne suyu mu dökülmüş anlamak zor. Sigara içmediğine eminim zaten, ot çiğniyordur o ya da ağzı yanmıştır, duman çıkıyordur.
Yazımı naçizane birkaç öneriyle sonlandırmak istiyorum, ruh halinize ve isteklerinize göre seçebileceğiniz diziler:
·        Ben öyle devamlı dizi mizi takip edemem, arada bir seyredip kafa dağıtayım diyorsanız: CSI (hangi şehirde geçtiğinin önemi yok).
·        Görgü kuralları, gelenek ve göreneklerimiz, vb hakkında bilgi edinmek; bugün ne giysem diye düşünmekten kurtulmak için: Çocuklar Duymasın.
·        Öyle bir dizi olsun ki hiç bitmesin diyenlerdenseniz: Kurtlar Vadisi.
·        Tecavüz eğiliminiz varsa veya yengenize kıl oluyorsanız: Fatmagül’ün Suçu Ne?.
·        Her tür sapıklık ve yozlaşma ilginizi çekiyorsa: Nip Tuck.
·        Uzaylılara inanıyorsanız: V (Visitors).
·        Yakışıklı, karizmatik adamlar görmek istiyorsanız: Kuzey ve Güney (0-25 yaş arası), True Blood (25 yaş ve üstü için).
·        Çok eşliliğe inanıyorsanız: Muhteşem Yüzyıl.
·        IQ’nuz Forrest Gump düzeyinde ise: Akasya Durağı.
·        Bu evrenden bana hayır yok, şansımı paralel evrende deneyeceğim diyenlerdenseniz: Fringe.
Hepinize iyi seyirler…J

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder