Hepimiz
günlük hayatın getirdiği stresten şikâyetçiyiz ve rahatlamak, stresimizi atmak
için türlü yollar arıyoruz. İyi bir yaşam standardına sahip olmak için canımızı
dişimize takarak saatlerce çalışıp kazandığımız parayı beden ve ruh sağlığımızı
geri kazanmak için harcıyoruz. Yani para aslında bizim cebimizde hiç durmuyor;
bir yerden kazandığımızı başka yerdeki kayıplarımızı karşılamak için
kullanıyoruz.
Hafta
sonu gelir ve tüm haftanın yorgunluğunu atmak için aileniz ya da
arkadaşlarınızla sosyalleşmek, güzel bir restoranda bir yemek yemek ya da bir
barda içip kafa dağıtmak istersiniz. Restorana girip şefe “Ne tavsiye edersin
bize?” diye sorarsanız bittiniz. O “tavsiye” edilen şey genellikle menüde yazmaz,
yazsa bile yanında fiyatı belirtilmez ve hesap geldiğinde kıçınıza restorana
girerken sokulan şemsiyenin açıldığını hissedersiniz. Tercihinizi restoran
yerine bardan yana kullandıysanız, sarhoşluğunuzu fırsat bilen barmen votka
vişneyi size içine votka damlatılmış vişne suyu olarak sunmaya başlar. Ama hesaba
iki şişe votka yuvarlamışsınız gibi yansıyabilir.
Yemek
bitti, sıra sinemaya geldi. Şöyle güzel bir filmi dev ekranda üç boyutlu
seyredeyim dediniz. Sıkıysa seyredin! Omzunuzda bir ayak belirebilir, malum
arkada oturan kendini evindeki kanepede sanıyordur. En azından koltuğunuza ve
dolaylı olarak sırtınıza tekme yemeniz kaçınılmazdır.
Stres
atayım derken stres yüklenmiş olarak evinize dönersiniz ama telefon susmaz. Ya
özel bir hastane size ücretsiz check-up sunmak istiyordur ya da embesil bir
tanıdığınız yeni aldığı halı yıkama makinesinin satış temsilcisine sizin
numaranızı vermiştir ve telefondaki görevli halı yıkama makineniz olmazsa
hayatta kalamayacağınıza sizi ikna etmeye çalışıyordur.
Bunca
stresin üzerine doğal olarak yüzünüzde kırışıklıklar, sarkmalar başladı. Cilt
bakımına gitmeniz lazım. Sinirden durmadan yiyip kilo da aldınız. Bunun için de
bir diyet ve spor programına başlamak gerek. Güzellik merkezine cilt bakımı
için gidersiniz ve çıktığınızda 8 pasif jimnastik, 4 cilt bakımı, 12 epilasyon
seansı satın almış olarak sinirli bir şekilde çıkarsınız. Açılmaya başlayan
kırışıklıklarınız kaşlarınızı çatmaktan eskisinden beter hale gelir.
Rahat
bir yaşam süreyim diye kazandığınız parayı kaybettiğiniz rahatınızı geri
kazanmak için harcar ve karşılığında da daha fazla rahatsızlık alırsınız.
Bence
bunun tek nedeni var:
Agresif
pazarlama denen geri zekâlılara yönelik pazarlama yöntemi yani “müşteriyi sıkboğaz
et, canından bezdirene kadar ısrar et ve hiç ihtiyacı olmayan bir şeyi sat”
mantığı. Bununla ilgili kendimden bir örnek vereyim. Fırsat sitesinden bulduğum
bir güzellik merkezinden cilt bakımı için 3 seans randevu almıştım. Tabi geçmiş
tecrübelerimden dolayı akıllandığım için artık uzun vadeli programlar satın
alıp kredi kartıyla peşinen ödemiyorum ve bir gün kavga etme ihtimalim yüksek
olduğu için seans başına nakit ödeme yapıyorum. Merkezin sahibi kadın her
gidişimde bana krem satmaya çalışıyor ve adını bile duymadığım bir marka! Ama
elbette çok özel, benzersiz bir krem:) Ben kreme burun kıvırdıkça başka bir
şey, onu istemeyince bambaşka bir şey, o da olmayınca yepyeni bir şey… 3
haftanın sonunda patladım. Dedim “Belli ki ben bazı şeylerle ilgilenmiyorum ama
siz ısrar etmeye devam ediyorsunuz. Bu mantıktan ne zaman vazgeçeceksiniz? Bu
yüzden kaç yere bir daha asla gitmediğimi biliyor musunuz?”. Ne o ben cilt
bakımını gittim! Kaşlarım çatık oradan çıktıktan sonra ne anlamı kaldı
bilmiyorum.
Stresle başa çıkmada en etkili yöntem (Bkz. alttaki resim)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder