15 Aralık 2011 Perşembe

ŞÜKRİYE VS. JENNIFER
Hayatımın büyük bölümünü diyet yaparak, yapmadığım dönemlerde ise "diyet yapmalıyım" diyerek geçirdim. Genetik bakımdan pek şanslı sayılmam. Kadınların ortalama 90-100 kg olduğu bir aileden geliyorum. Genetik faktör yeterince etkili değilmiş gibi yemeyi seven, hatta yemek için yaşayan bir aile diyebilirim. Ben daha bebekken annem "yarım kilo yoğurda bal ve muz koyar yedirirdim sana, konuşamadığın için doydum diyemezdin, son lokmayı püskürtürdün" hikayesini gururla anlatır. Bir keresinde eşimle beni "balık yaptım, gelin" diye çağırmıştı, 3 kişi için toplam 5 kg balık almış kendisi... Tüm bunların doğal bir sonucu olarak tosun gibi bir bebeklik ve gürbüz bir çocukluk dönemi geçirdim. Ergenlik dönemine geldiğimde "irice" denebilecek ancak şişko denemeyecek bir denge tutturmuştum. Ta ki yazlıktaki o travmatik güne kadar... Yazlığın popüler kızlarından biri (kendisi birkaç yaş büyüktü benden) birden bacaklarıma bakarak adeta üçüncü bir bacak görmüş gibi şok olmuş bir ifadeyle "Aaaaaaa senin bacakların kalas gibiymiiiiiiiiiiiiiiiiiiş!?" dedi. O güne dek kendimi normal sanıyordum, uzun süre düzelemedim. Babamın tüm "Türk erkekleri cılız kız sevmez, senin bacakların çok güzel" gazlamalarına rağmen kendime gelemedim. Uzun süre derken epey bir süreden bahsediyorum. Lise sona geldiğimde "ben bu kiloyla hayatta da mezuniyet balosuna falan gitmem" diyecek ve senelerce şort giymeyecek kadar uzun bir süre.
Aradan seneler geçti ve sonunda geçen sene rekor seviyede bir kiloya ulaştım. Sigarayı bıraktığım 6 ayda aldığım 16 kilonun üzerine ben de ekleme yaparak evlendiğim günden itibaren toplam 29 kilo almayı başardım, üstelik sigaraya da yeniden başlamıştım. Bir gün arkadaşlarla çektirdiğimiz bir fotoğrafa baktığımda acı gerçekle yüzleştim. Ben 37 yaşında bir Şükriye Teyze olmuştum! Altın ve dolar günlerine giden, börek açan, tuvaletteki sifonun üzerine bile dantelli örtü seren bir Şükriye Teyze! İşin kötüsü Şükriye'nin içinde bir Jennifer Lopez yatıyor olmasıydı! İçimdeki o kıpır kıpır, fingirdek Jennifer etekler giymek, dans etmek, saçlarını savurarak salına salına yürümek istiyordu lakin 48 beden için bu tür giysiler henüz icat edilmemişti. Bu arada yeni bir arkadaş edinmiştim. Kendisi 40 yaşında, bir çocuk annesi ve selülit denen şeye son derece uzak bir insandı. Düzenli spor yapıyor, yediklerine dikkat ediyordu. Sanılanın tersine hiç de kıl bir insan değildi. Tam tersine bana yardımcı olmaya, beni gaza getirmeye çalışıyordu "ben de çok kilo almıştım, bir leğen erik yediğimi bilirim, sen de yapabilirsin" diyerek. Kendisini rol modelim tayin ettim:) Yavaş yavaş ama emin adımlarla 7-8 kg kadar verdim, spora da başladım. 
Ufak ufak varlığını hissetmeye başladığım öz güvenle birlikte bir de vahiy geldi bana. Yeter lan dedim! Bu ülkede cinsiyet ayrımcılığının yanı sıra kilo ayrımcılığı da var. 44 bedene indiğimde kendime şort bulmak için alışveriş merkezini talan etmeme rağmen sadece bir şort bulabilmiştim. Oysa kendimi çok iyi, hatta seksi hissediyorum artık (her ne kadar tüm toplum bana bunun tersini söylese de). Saçlarımda röfle yok, haftanın bilmem kaç günü kuaförden çıkmayan biri değilim. Rutin kıl-tüy bakımını yaptıran, makul düzeyde kuaför ihtiyacı duyan bir kadınım. Ayakkabı ve çanta almak için kuduran, neden pembe deri montum yok diye karalar bağlayan biri hiç olmadım. Hatta çoğu zaman alışveriş uzadıkça jilet atmaya başlarım. Kolumun eklem yerinde ve avuç içim dışarı bakacak şekilde dana kadar çantalar taşımam. Yeri geldiğinde çok fena küfreder, gelmediğinde kikirderim. Hiçbir ilişkimde Bizans oyunlarına girmedim. Herhangi bir yerimde dolgu, botoks, silikon ya da adını bile bilmediğim şeyler yok. İki sene öncesine kadar bazı arkadaşlarımın alnının "şans eseri" kırışıksız olduğunu sanıyordum. Bunların yerine benim bol bol selülitim var, hala çok kilo fazlam var. Peki ben çirkin miyim?... Bu ülkenin dayatma FABRİKASYON standartlarına bakarsanız muhtemelen öyleyim. Senelerce de bu koşullanma ile kendimi rekabette eksik, kiloda fazla hissettim. Geçen sene gelen vahiyle bu gidişe bir dur dedim! Öyle bir hale geldim ki artık neredeyse inadımdan kilo vermeyeceğim. İşin içine sağlık faktörü girmese belki de bu kadar uğraşmazdım kilo verip, spor yapmaya. En çok da geçmiş yıllarıma yanarım. Kendimi kilolu sandığım yıllardaki fotoğraflarıma bakınca dibim düşüyor. Afet gibi bir şeymişim ben. Şimdiki aklım, o zamanki bedenimle bir arada bulunsa Hürrem Sultan bile karşımda duramazmış. Kendime etmişim, başkasına değil.
Artık aynada başka birini görüyorum. Ne Şükriye Teyze ne de teyzenin uygunsuz yerlerinden dışarı çıkmaya çalışan bir Jennifer Lopez. Artık kendimi görüyorum ben. Kusurlarım var mı var, varsın olsun. Biliyorum çok çok klişe gelecek ama ben artık hareket edebilen iki adet fonksiyonel bacağım var diye bile mutlu hissediyorum. Ben kendimi seviyorum, daha sağlıklı olmayı, istediğimi giyebilecek kiloya inmeyi kendimi daha çok sevdiğim, bunu hak ettiğim için istiyorum; birilerinin "güzel" kategorisine girebilmek için değil. Sanmayın ki otla beslenen birine dönüştüm. Ot yediğim de oluyor, profiterol da. Zaten hayatını Pilates'e adamış kiviyle beslenenleri görüyoruz. Bedensel sağlıklarını bilemem ama ruh sağlıkları tartışılır. Üstelik gözüme güzel de görünmüyorlar. Eat Pray Love filmini seyrettiniz mi bilmiyorum. İtalya'da bir restoranda oturmuş afiyetle pizza yiyordu iki kadın (doğal olarak biri Julia Roberts, diğeri figüran Osman). Julia, Osman'a "amaaan üç günlük dünya, ye anacım" diyordu, "hayatında hiç göbeğin var diye yatakta seni terk eden bir adam gördün mü?". Al benden de o kadar! Elbette kendinize bakın kuzucuklarım, elbette süslenip püslenip salınarak gezelim ama lütfen tabağımıza gelen ızgara tavuğun yağını bir de peçeteyle alacak kadar psikopatlaşmayalım. Cilveli olalım, şen şakrak olalım. Bugün pizza yiyelim, yarın sahilde yürüyüşe çıkalım. Eşimin bana söylediği hatta söylemekten dilinde tüy bittiği bir cümleyle noktalamak istiyorum: "Senin kilo alman ya da vermen benim için önemli değil ama devamlı rejimde olup kendini beğenmemenden bıktım"... Aklınızı başınıza toplayın, poponuz azcık sarksa da olur!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder